Kazım Taşkent

Yapı Kredi Bankası’nın kurucusu; 1. Dünya Savaşı sırasında asker; cumhuriyetin ilk girişimcilerinden ve Atatürk’ü en çok anlayıp takip edenlerden olan; Yüksek Kimya Mühendisi ve iş adamı Kazım Taşkent’ten bahsetmek istiyorum. Yaşadığım Günler isimli otobiyografik kitabından altını çizdiğim bazı bölümler şöyle:

“İnsanlar yaşlarını, arkalarında bıraktıkları yıllarla değil, anlamlı yaşadıkları yıllarla ölçmelidirler.

Bütün olayların olağandışı koşullar içinde geçtiği bir dönemde herkesin anlayışına göre davranmayı benimsemiş olsaydım, hiçbir şey yapamazdım.

Ben iyiliği severim, güzelliği severim. İnsanlardan fenalık gördüm fakat karamsarlığa düşmedim, çünkü hiçbir zaman yaşama sevincimi tüketmedim. Yaşamayı bir yük sayanlar mutsuzluğa kul olurlar.

Benim yaradılışım milletvekilliği yapmaya uygun değilmiş, bunu anladım. …Çok şey öğrendim. Başkalarına zarar vermedim ama olaylar karşısında kendimi tanıyamaz hale geldim. Ben politikanın istediği insan olamam. Kendimi vicdanıma karşı korumayı beceremiyorum. Artık politika yapmayacağım. İki yıl, gerekli dersleri alabilmem için yetti de arttı bile.”

Burada araya girerek şunu eklemek istiyorum:

Akıllı bir siyasetçi dürüst değildir.
Dürüst bir siyasetçi akıllı değildir.
Akıllı ve dürüst bir insan ise siyaset yapamaz.

Kazım Bey’in politikayla ilgili rahatsızlığına ve fikirlerine bakılırsa, kişiliği sanıyorum üçüncü maddeye uygun düşüyordu.

“66 yıl önce bugün dünyaya gelmişim. Annem ve babam neler hissettiler, neler konuştular hiç öğrenemedim. Annem öldüğünde küçük bir çocuk, babam öldüğünde 28 yaşında bir delikanlıydım. Babam bana sadece adımı nasıl koyduğunu anlattı. 66 yıl öncesinin bu günüyle ilgili başka bir şey bilmiyorum. Oysa varlığımızın başladığı ilk günden itibaren ilgi duymalıyız bu dünyaya. Yaşamın hiçbir parçası karanlıkta kalmamalı.

Birkaç ay sonra 82. yaşımı da tamamlayacağım. Kendimi bildim bileli dertsiz geçen bir yılımı hatırlamıyorum. Benim yaşama potansiyelimi arttıran da bu, biliyorum.

Atatürk, benim değişmez patronumdur.

Bir işin sonucu doğru çıkmışsa, aklın gösterdiği yoldan gidilmiştir.

Bankayı niçin kurdum diye sorarım bazen. Bankacılıktan anlamazdım, bu nedenle bankacılık alanında bir yenilik yaratmak gibi bir düşüncem de yoktu. Ama görüyordum, memleketimde boş kalmış yığınla iş alanı vardı ve oralarda canlılık yaratabilmek, örnekler verebilmek için para lazımdı, zengin olmak lazımdı. Zengin olmanın, insan maneviyatı üzerinde eşkıyalık yapanlara teslim olmayı gerektirdiğini biliyordum. Böyle teslim oluşlarla moral değeri yüksek hizmetler yapılamayacağı ortadaydı. Zengin olmadan, para gücünün olumlu işlerde kullanılabileceği tek yer banka idi. Bu nedenle banka kurdum, bankacı oldum.

Beni anlamayanlar arasında çok zengin bir hayat yaşayacağıma, anlaşabileceğim insanlarla sade bir yaşamı paylaşmayı tercih ederim.

Kuvvetli olan yanımızı herkes bilmelidir. Fakat zayıf olan yanımızı herkesten önce biz bilmeliyiz.

Gerçekleştirmek istediğim bir fikir hakkında yakınlarımın ilgi ve yardımlarını istediğim zaman, evet derlerse, fikrin yanlış ve sakat taraflarını; hayır derlerse onları inandıracak yolları ararım.

Her şeyinle bana benzemiyorsan kızma kendine. Her şeyimle sana benzemiyorsam kızmam kendime. Dostluğun baş şartı budur.

Bana batılılaşmanın ilk koşulu nedir diye sorsalar, sadece kolluk kuvvetleri için düşündüğümüz disiplini ahlak haline getirelim, herkes onu huy edinsin derim.

Yaşam dümdüz gitmiyor. En tehlikeli dönemlerde, en tehlikesiz yerin tehlikenin tam ortası olduğunu yaşarken öğrendim.

Yaşarken yanlış yapmaktan kaçınamazsınız. Hele kendiniz görüp de düzeltmeye kalktınız mı, kişiliğiniz olgunlaşmış demektir. Bunu huy haline getirebilmişseniz siz uygar bir insansınız.

İş görerek hata işleyenlerin günahı, iş görmeyerek kendilerini hatadan koruyanların yanında nedir ki?

Verilmeyen şeyler, başkalarından da istenmez.

Aldanmaktan çok korkan insanlar ya çok aldanmışlardır, ya da başkalarını çok aldatmışlardır.

Hiç kimseye inanmayan insana, giderek hiç kimse inanmaz olur.

Geçmişten ders almasını bilen insan, geleceğe güvenebilir.

Küçüklükleri ve zayıf tarafları çok olan insanlar, bunları saklayabilmek için çok gösterişli ve tantanalı yaşamaya bayılırlar.

Yaşadığımız dünyada insan, düşünmek için biraz zaman ayıramazsa kişiliğine kavuşamaz. Çevresinin, okuduğu kitap ya da gazetenin, seyrettiği televizyon ya da sinemanın, radyonun esaretinde yaşar.

Başarılı olduğu zaman şımarmayan, başarısızlıkta da umutsuzluğa kapılmayan insanın önünde daima açık yollar vardır.

Aklıyla iş gören insanı önce inandırmak sonra da duygularına önem vermek gerekir. Akılla alışverişi olmayan insanlara iş gördürmek istiyorsanız duygularını okşamak yeter.

Yaşamın en rahatını ve kolayını değil, en yararlı biçimini düşünen insan mutlu olur ve mutlu eder.

İnsanlar için talihli olmanın tek bir koşulu vardır: Sabırlı olmak.

Ben insan üzerindeki bilgilerimiz zenginleşmedikçe, mutlu bir yaşamın kurulabileceğine inanmam. İnsanlar, toplumlar ve doğa bugünkü çelişkilerinden kurtarılmalıdırlar.

İleri ülkelerin insanları birleşince yeni bir güç yaratırlar. Bizim insanımız bir araya gelince yığınla dert doğar. Biz toplum olarak yaşama uyumu sağlayamamış bir milletiz.

Benim memleketimin iki büyük zenginliği var: İnsanı ve doğası. İkisini de kullanamıyoruz. İkisinden de başkaları yararlanmak istiyor.

Yaptığınız işleri beğenmeyen, eleştiren amirleriniz sizi ürkütmesin. Onlar asıl hatasız, noksansız iş yapanlardan hoşlanmazlar ve böylelerinin kendileri için rakip olabileceklerini düşünürler. Yetenekli insanlar çile çekerler bu yüzden.

Ankara’ya giderken yolda sohbet sırasında Sabir Sağıroğlu “en büyük kurnazlık, kurnazlık yapmamaktır.” dedi. Kurnazların en basit çıkarlarını saklayamayacak kadar zeka yoksunu olduklarını konuşuyorduk.

En basit işlerin görülmediği, en basit ihtiyaçların karşılamadığı bir ülkede fikir ve ideoloji kavgası inandırıcı olamaz.

Bir ülkede toplum az üretiyor ve çok tüketiyorsa yoksulluğu kendi elleriyle yaratıyor demektir.

Doğada ve madde dünyasında yıkılmanın başlıca üç koşulu vardır. Bakımsızlık, hesap yanlışlığı ve amaç dışı kullanma. Benim memleketimde bakımsızlık bir gelenektir. Hesap hatası olmayan kuruluş yok gibidir. Ve amaç dışı kullanmanın örnekleri saymakla bitmez.

Ben zıtların eğitici ve öğretici etkisine inanırım. Ağlamamış insan, içten gülmesini de bilemez.

İyiliklere uymak ve alışmakla başarı kazanılmaz. Kötülüklerden korunmasını öğrenen ve onlarla mücadele eden insan başarılı olur.

En iyi dostlarımız isteklerimizi yerine getirmek için çırpınanlar değil; yapılması sakıncalı şeylere bıkmadan karşı çıkanlardır.

Kişisel görüşlere dayalı tartışmalardan kaçınınız. Dost kaybedersiniz ve düşman kazanırsınız.

Doğanın yasalarına uygun olarak yaratılmış insan eserlerini, doğa korur.

İnsanlar ve kuruluşlar durmak, ilerlemek ve gerilemek zamanlarını iyi hesaplamalıdırlar.

Başkalarının yanında çirkin kaçabilecek söz ve hareketlerden sakınmak istiyorsan, bunları yalnız kaldığın zaman da yapmamayı huy edin.

Dürüstlükte aşırılığa kaçanın, bütün aşırılıkları hoş görülebilir.