Çevirisini yapan İlhan Güngören’in yazdığı Önsöz’den:
“21 Ekim 1982 tarihli Milliyet gazetesinde bir ruh hekimi, sinir hastası olduğu sanısıyla hekime başvuran kadınların büyük çoğunluğunun cinsel doyuma ulaşamamaktan yakınmakta olduklarını ve bu doyumsuzluğun kentteki kadını konkenci, kırsal kesimdekini ise dırdırcı yaptığını ileri sürüyordu. Acaba neden kadınlardan büyük bir bölümü hasta düşecek, hekime başvuracak derecede cinsel doyumsuzluktan yakınıyorlardı?
…Ne kadar gizlenmeye çalışılırsa çalışılsın, kadınla erkek arasında cinsel bakımdan, hiç olmazsa kadının kolay kolay doyuma ulaşamaması biçiminde kendini açığa vuran bir eşitsizliğin varlığı gözden saklanamıyor. Cinsel isteklerini, cinsel duygularını açığa vurmasını önleyen çok güçlü tabuların olması, kadını bütünüyle sessiz bırakmış, bundan yararlanan erkekler de kendi kafalarına, kendi gönüllerine uygun düşen bir kadın imgesi yaratmayı, hatta kadını da, bütünüyle erkek zihninin ürünü olan bu imgesel kadına benzediğine inandırmayı başarmışlardır. Erkeğin yaratısı olan bu kadın cinsel birleşmeden fazla zevk almayan, yalnızca erkeğini memnun etmek için buna katlanan, daha çok ruhsal ve manevi doyumlarla yetinen bir yaratıktır ya da öyle olmalıdır. Bu imgeye uymayanlarsa isterik diye damgalanmayı veya aşağılanmayı hak eden istisnalardır. Hiçbir erkek böyle bir kadınla bilerek evlenmek istemez. Ama artık günümüzün kadını yavaş yavaş erkeğin kafasının ürünü olan bu imgeye benzemediğini fark etmeye başlıyor. Gerçek kadın, imgenin yerini alıyor. Kadın seks konusundaki olanaklarını, yeteneklerini keşfedince önce kendisi de şaşıp kalıyor, çünkü çok az erkek normal sevişme düzeni içinde kadını bütün bu olanaklarını tanıyacak derecede uyarmayı başarabiliyor.
Bu durumda klitoris orgazmıyla vajinal orgazmın bir arada gerçekleşebileceğini, orgazmın aralıksız yarım saate kadar uzayabileceğini veya göreli olarak kısa/uzun aralarla sayısız denebilecek kadar çok tekrarlanabileceğini öğrenen gerçek kadın, imge kadın kadar yetingen olmayabilir.
Kadınla erkek arasındaki kopukluğun en aşırı aşamada olduğu, aralarında anlayış ve hoşgörüye dayalı bir diyaloğun kurulamadığı bizimki gibi tutucu toplumlarda kadınla erkek arasındaki bu doğal eşitsizlik sorunlara sorunlar eklemektedir. …İnsanlar çeşitli korkularla cinsellik üzerine konuşmamakta, öğrenen de kendine saklamak zorunda hissetmektedir. İnsanları cinsel konularda bilgisiz bırakmanın kimin işine geldiğini, bunu sağlamak için getirilmiş tabuların, yasakların hangi amaç ve çıkarlara yaradığını hep kendime sorup durmuşumdur.”
Çok uzun olan önsözü alıntılamayı burada kesiyorum. Yazının ana fikri özetle şu; cinsel tatmine ulaşamayan insan (kadın ve erkek ayırmaksızın) mutlu olamaz, sağlıklı düşünemez, depresif ruh halinden kurtulamaz. Tabu ve yasakların birilerinin -ya da sistemin- art niyetli amaçlarına hizmet ettiğini anlamak lazımdır.
Kadınların da, erkeklerin de okuması gereken bir kitaptır Taocu Sevişme ve Seks. Hiç hak ettiği önem verilmese de cinsellik son derece doğal bir ihtiyaçtır. Yemek, uyku, barınma, sağlık, eğitim vb. konular hakkında rahat rahat konuşulurken buna göz belertilmesi ziyadesiyle ikiyüzlü bir tutumdur. Kaldı ki cinsellik de sağlıklı olmanın bir parçasıdır. Elbette arsız arsız her şeyi uluorta konuşalım, herkes önüne gelenle seks yapsın demiyorum ama böyle bir ihtiyacın yokmuş gibi davranılması, bilgisiz kalınması, insanların bu konuyu ahlak/namus kisveleri altında iğrenç bir şey gibi lanse etmesi çok sağlıksız ve çirkindir. Cinsel suçların bir nedeni de, cinselliğin bu denli bastırılması ve kötü bir şey, cezalandırılması gereken bir günah gibi dayatılmasıdır. Mastürbasyonu dahi günah olarak dayatıp yasak buyuran din tüccarları, korkudan kendi başına dahi rahatlayamayıp önüne gelen kadına, çocuğa, hayvana saldıran suçluların zıvanadan çıkmasından sorumludur.
Sonuçta insanlık bugüne dek tozlaşma yoluyla değil, seks yaparak çoğalmıştır. Bu da meselenin olağanüstü değil, doğal olduğuna en büyük kanıttır.
Don’t war make love dünyanın en güzel sloganlarından biridir. Sevginin doruk noktası olan cinsel doyumu yaşayan insanları sistem kuklalar gibi yönlendiremez. Aptal dayatmalarıyla, ideolojileriyle zehirleyemez. İnsanları bu konular üzerinden birbirine düşürüp, onlar kavga ederken özgürlüklerine, haklarına, zamanlarına, paralarına çökemez. Kadın ve erkeğin birbirine düşman, rakip olmadığı bir dünyada cinselliğe ve cinsiyete dayalı zorbalıklar yaşanmaz. Tacizler, tecavüzler, iğrenç suçlar meydana gelmez.
Bu kitap, doğal bir ihtiyaç olan seks yoluyla hem bedensel, hem ruhsal haz ve doyuma ulaşma yollarını anlaşılır bir şekilde anlatmaktadır. Bir kütüphanedeki yeri; adabı muaşeret, psikoloji, yemek, hobi kitaplarının yeri kadar doğaldır.