Natal Haritalarda Evler

Evler, insan yaşamına dair sayısız konunun sembolize edildiği gök konumlarıdır.

1. Ev: Yükselen / benlik, dış görünüş, kişilik

“Ben kimim?” sorusunun evidir.

Dış dünyaya nasıl göründüğünüzü, verdiğiniz ilk izlenimi ve kişiliğinizi anlatır.

Fiziksel duruş, beden dili, tavırlarla ilgilidir. Vücutta doğrudan ilgili olduğu kısım yüzünüzdür. Örneğin 1. Evde bulunan Ay, Venüs gibi iyiciller güzel ve anlamlı bir yüz verir.


2. Ev: Maddi değerler, öz değer, sahip olmak

Para, gelir, mal mülk ve kaynaklar.

Aynı zamanda özsaygı ve öz değer duygunuz.

Kendinizi ne kadar “değerli” gördüğünüzle bağlantılıdır.


3. Ev: İletişim, kardeşler, zihinsel süreçler

Düşünme biçimi, konuşma tarzı, yazılı/sözlü ifade.

Kardeşleriniz, kuzenleriniz, yakın çevreniz.

Kısa yolculuklar, öğrenme merakı, akademi öncesindeki tüm eğitim süreçleri.


4. Ev: Aile, kökler, içsel güvenlik

Anne (bazı ekollerde baba), yuva, çocukluk evi.

İçsel dünyanız, duygusal güvenlik ihtiyacınız.

Hayatınızın temelini kurduğunuz yer.


5. Ev: Aşk, yaratıcılık, çocuklar

Flört, romantik ilişkiler, haz alma, eğlence, seks.

Sanat, hobiler, özgünlük, oyun.

Aynı zamanda çocuklarınızı ya da kendi iç çocuğunuzu, saf yanınızı temsil eder.


6. Ev: Günlük rutin, çalışma, sağlık

İş ortamı, sorumluluklar, hizmet.

Beden sağlığı, diyet, düzen.

İş arkadaşlarınız, evcil hayvanlarınız da bu evin konusudur.


7. Ev: İlişkiler, evlilik, ortaklıklar

Uzun vadeli partnerlikler (romantik veya iş).

Evlilik, açık düşmanlar, aynalama.

“Ben ve sen” temasının başladığı yer.


8. Ev: Dönüşüm, ölüm, seks, başkalarından gelen ve/veya paylaşılan kaynaklar

Derin bağlar, krizler, ruhsal dönüşüm.

Miras, borç, kredi, partnerin parası, nafaka, tazminat.

Tabular, bastırılmış duygular, psikolojik çözülmeler.


9. Ev: İnanç, eğitim, uzak yolculuklar

Yüksek öğrenim, felsefe, din, dünya görüşü.

Uzak yerler, kültürler, ruhsal genişleme.

Anlam arayışı, yaşamın büyük resmi.


10. Ev: Kariyer, toplumsal statü, amaç

Meslek, başarı, toplum önündeki imaj.

Baba figürü (bazı ekollerde anne).

Hedefler, “hayatta ne başardım?” sorusu.


11. Ev: Arkadaşlar, topluluklar, gelecek hayalleri

Sosyal çevre, dostluklar, grup idealleri.

Gelecek planları, vizyonlar.

Bireyin toplumla bağ kurduğu alan.


12. Ev: Bilinçdışı, kayıplar, ruhsal derinlik

Gizli korkular, bağımlılıklar, yalnızlık.

Ruhsal içe dönüş, inziva, meditasyon.

Hastaneler, hapishaneler, kapanma alanları.

Gizli düşmanlar, rüyalar, hastalıklar.


1. Evin giriş noktası Asc’dir ve yükselen burcumuzu gösterir.

Tam karşısı olan 7. evin girişi ise Dsc’dir, yani alçalan burcumuzdur. Çekildiğimiz romantik partnerlerin en belirgin karakteristiğini gösterir.

10. Ev girişi olan MC, tepe noktasıdır. Doğduğumuz anda tam saat 12 yönünü işaret eder. Yaşamımızda görüp görebileceğimiz en yüksek konumu ifade eder. Toplumdaki yerimizi gösterir. Mesela Güneş tepede ise kişi tanınan biri olabilir. Tanınan derken, bunu ünlü olarak almak zorunda değilsiniz. Mesela yüzlerce kişilik müşteri portföyü olan bir yönetici olmak da tanınmaktır bir bakıma.

Bunun tam karşısı olan 4. ev girişi ise IC noktasıdır. Hem doğup büyüdüğümüz evi, atalarımızı, ailemizi, hem de mahrem dünyamızı, ev halimizi gösterir. Ayrıca karma astrolojide, bir önceki yaşamımızın nasıl sona ermiş olabileceğini anlatır.

1, 4, 7 ve 10. Evlerin genel adı köşe evler olarak geçer. Hayattaki en başlıca, birincil konular bu evlere aittir. Öncü burçların evleridir. Başlangıç, hareket, güçlü vurgularla ilgilidir.

2,5,8 ve  11. Evler ardıl evler olarak adlandırılır. Sabit burçların evleridir. Sürdürme, sabitleme, sağlamlaştırma ile ilgilidir.

3, 6, 9 ve 12. Evler ise düşük evler olarak adlandırılır. Değişken burçların evleridir. Geçiş, hazırlık, uyum temalarını kapsar.

Evlerden ara ara bahsedip hepsini yazmak istiyorum. Şimdi ise 2. evden başlayacağım zira özdeğer algımızı göstermesi açısından önemli evlerdendir.

Bu evi kesen burç doğası, özdeğer duygumuzun nasıl tezahür ettiğini anlatır. Mesela Akrep ise, kişinin özdeğer algısı sabit ve güvenli olamaz. Krizlidir, bir değerli, bir değersiz hissedebilir ve sürekli bu konuları düşünebilir -bilinçli ya da bilinçsiz olarak. Keza 2. evi Akrep burcuyla başlayan birinin değerli hissetme duygusu güçlü olmaya (maddi manevi), psikolojik derinliğe, krizlerden çıkma becerisine, kendi çabasıyla maddi kazanç elde edip bir yapı oluşturmaya da bağlıdır.

Mesela bu ev Terazi burcu ile başlıyor olsaydı, kişi değerini ilişkilere bağlayacaktı. İkizler olsaydı, ne kadar çok arkadaşı olduğuna, iletişim olanaklarına bağlayacaktı. Yengeç olsaydı, ailesine, duygusal yakınlığa vs. Kısaca bunların rengini hep o evi kesen burç belirler.

Astroloji sitelerinde genel geçer bilgi olarak şöyle şeyler yazarlar: “Birinci evin doğal yöneticisi Koç burcudur; ikinci evin doğal yöneticisi Boğa burcudur.” Bu genel bilgi sizi ilgilendirmez, sadece aklınızı karıştırır. Kendi natal haritanızda bir ev hangi burçla başlıyorsa, o evin yöneticisi odur. Yükseleni Oğlak olan birinin, ikinci evi Boğa burcuyla başlayamaz mesela, Kova burcuyla başlar. Haliyle, böyle birinin 2. evini anlamak için Kova burcunun yöneticileri olan Satürn ve Uranüs’ün konumuna bakması gerekir. Boğa burcunun yöneticisi olan Venüs’e değil.

Evi kesen burcu ve evdeki gezegenlerin anlamını direkt Chatgpt’ye sorabilirsiniz. Detaylı ve isabetli anlatıyor. Yöneticisinin bulunduğu evi ve yaptığı açıları da yazarsanız, hayat hikayenizi döker önünüze.

Ev yöneticisinin hangi gezegen olduğunu anlamak için şu listeye bakabilirsiniz:

Koç: Mars
Boğa: Venüs
İkizler: Merkür
Yengeç: Ay
Aslan: Güneş
Başak: Merkür
Terazi: Venüs
Akrep: Mars ve Pluton
Yay: Jüpiter
Oğlak: Satürn
Kova: Satürn ve Uranüs
Balık: Jüpiter ve Neptün

2. evde bulunan gezegen, değer vurgusunu yoğunlaştırır. Mars varsa, para için çok çalışır. Pluton varsa kontrolü kaybetmekten, güçsüz düşmekten ve başkalarına muhtaç olmaktan korkar. Satürn varsa maddi konularda dikkatli ve eli sıkıdır. Neptün varsa kafa karışıklığı ve hayalperest tutumlar söz konusudur. Açıları ve yerleşimi iyi bir Venüs varsa, özdeğer duygusu güçlüdür; çalışmak ve kazanmak zevkli gelir. Ev boşsa, yöneticisi olan gezegenin hangi evde nasıl açılar yapıyor olduğuna bakılır.

Evin yöneticisinin bulunduğu ev, değerli hissetmek için neler yaptığımızı anlatır. Örneğin 2. evi Terazi burcu kesiyor olsun. Yani bu durumda ev yöneticisi Venüs’tür. Venüs 8. Evde ve Boğa burcunda diyelim. Bu kişinin özdeğer duygusu, başkalarıyla yaptığı ortaklıklardan beslenir. 8. Ev konuları arasında olan seks, derin dönüşüm ve krizler, korkular, miras gibi konular; kişinin değer duygusunu farkında olmadan yönlendirir. Mesela bu haritada Venüs, Ay ile kare olsun. Kişi annesiyle ve diğer kadın figürlerle çatışma yaşar. Bunları alt ettikçe değerli hissedebilir. Bir başkasının kaynaklarından faydalanmak, aktif seks hayatı da değerli hissetmenin diğer yollarıdır.

2. ev yöneticisi 6. evde ise, kişi hizmet ederek, çok çalışarak ve faydalı olarak değerli hisseder. 3. evde ise değer duygusu kardeşleri, yakın akraba ilişkileri, konu komşu, ve bunlarla iletişim konularına bağlanır. Kendini ifade etme, düşünce önem kazanır. Evlerin anlamlarına bakarak, özdeğer duygunuzu nelere endekslediğinizi anlayabilirsiniz. Tabii bunu doğru yorumlamak için doğum saatinizi neredeyse hatasız bir şekilde biliyor olmanız gerekir. Zira saat değişince, ev girişleri de değişmektedir.

Evin yöneticisinin bulunduğu ev, değerli hissetmenin bağlandığı yaşam konularını gösterir. Yöneticinin açıları ise, bu duygunun sağlıklı/sağlıksız tezahürünü anlatır. Zor açılar varsa, bu, değerli hissetmek için yaptıklarımızın yüke dönüştüğünü, zaman zaman ağır ve kötü hissettirdiğini ifade eder. Zorlanıyoruz demektir. Ama uyumlu açılar, değerli olmak için yaptıklarımızdan memnun olduğumuzu, engellenmediğimizi; akışkan, kendiliğinden gelişen bir öz memnuniyet hissini anlatır.

Uyumlu açılarda irdelenecek pek bir şey yok. Değer duygumuz 0-6 yaş arasında gördüğümüz muamelenin nasıl olduğuna bağlı olarak gelişir. Uyumlu açılar, bu dönemde bize iyi davranıldığını, takdir edildiğimizi, desteklendiğimizi gösterir.

Zorlu açılar ise aynı çocukluk döneminde gördüğümüz olumsuz tavırlar ve yaklaşımlarla ilgilidir. Bu durumda değerli olma hissimiz ağır şartlara bağlıdır.

Uyumsuz açıların nasıl tezahür ettiğine gelirsek; “çok çalışkan, çok başarılı, çok zengin, çok fedakar, çok güzel/yakışıklı, çok cömert olmalıyım, çok arkadaşım olmalı, çok şey bilmeliyim” vb. Bu -meli, -malı listesini neyle isterseniz doldurabilirsiniz. Daha doğrusu haritanız onu zaten gösterir. Haritanın işaret ettiği konularda içsel baskı hissedersiniz.

Başarılı olmak, özverili olmak -ya da diğer herhangi bir sıfat- fena mıdır bu arada? Elbette değildir. Ancak “şu şu olamazsam (başarılı, cömert, güzel/yakışıklı, zengin vs.) işe yaramaz biriyim, değersizim, kimse beni sevmez” saplantısı yıkıcıdır. Sağlıklı olan; insan olduğumuz için, iyi niyetli çabalarımız için, emeklerimiz için kendimize ve gayretimize müteşekkir olma, kendimizden memnun olma tutumudur. Bize yüklenen aşırı ve gerçek dışı misyonlardaki mantıksızlığı fark etmektir. Bunların hiçbirine mahkum değiliz. Yorulabiliriz, bıkabiliriz, takılıp düşebiliriz, hastalanabiliriz. Hepsi bizim için. İnsan olmanın kırılganlığını, riskini kabul etmek yeterli bir yerde.

Bunu yapabilmek için de, ebeveynlerin ve/veya çevrenin dayattığı beklentilerden kurtulmak gerekiyor. Biz yetişkin olduğumuzda, ebeveynlerimiz artık hem fiziksel hem duygusal olarak daha uzak ve güçten düşmüş olurlar. Ama içimizde onların sert, sevgisiz ve buyurgan sesleri çınlamayı sürdürür. O sesi, kendi iç sesimiz zannetmemek lazımdır. 2. ev yöneticisinin konumu ve açılarının bir tezahürü olarak, kendini çok zorlayan ve sürekli çalışan bir insanın, arada durup kendine yönelmesi ve kalbinin sesini dinlemesi elzemdir. Değerli hissetmek için kendini hırpalamasının saçma ve sürdürülemez olduğunun farkına varmalıdır ki, mental sağlığını koruyabilsin.

Hep doğru olanı yapmaya çalışan, sorumluluk duygusu yüksek insanların sürdürmeye çalıştığı hayat oldukça zor ve tüketicidir. Sorumlu olmak, çalışkan olmak ağır ve/veya yanlış değildir. Bunu demeye çalışmıyorum. Bunlara bağlı olarak ortaya çıkan sürekli kontrollü olma ve kendine hastalanma, yorulma izni bile vermeme baskısı ağırdır. Böyle insanlar içten içe yıkılır ve koşturmayla geçen yılların sonunda kendilerini ruhen bitik hissederler.

Oysa her insana bir rahatlama alanı lazımdır. Kendini paralamadan da değerli olduğunu hissedeceği, güvenli bir alan. İşte bunu kabul edebilmek için; çocukken gözümüzde büyüttüğümüz gibi bir Tanrı değil; sadece bir insan olan hatalı ebeveynin suçlayıcı bakışlarından, yargılayıcı sesinden kendimizi azat etmemiz gerekir. Onların bakışına da, onayına da artık ihtiyaç duymadığımızı içselleştirmemiz gerekir.

Ebeveyn onayının peşinde koşmanın tehlikesini, özdeğer duygumuzu buna bağlamanın yanlışlığını bir örnekle pekiştireyim. Mesela çok fazla kadınla birlikte olup, hiçbiriyle ciddi ilişki yaşamayan bir ünlü, yazdığı otobiyografisinde, aldığı terapilerde bunun nedeninin uzun seanslar sonunda anlaşıldığını anlatır.

Küçükken annesi, sosyal konumu gereği balo salonlarında sık sık arzı endam edermiş. Kapıda görüldüğü anda bütün davetliler dönüp hayranlıkla ona bakarmış. Küçük oğlu ise “annem bana ne zaman dönüp bakacak?” iç sesiyle heyecanla beklermiş.

Adam yetişkinliğinde bu sahneyi tekrarlamış durmuş. Etkilemek için zekice espriler yaptığı ve ona dönüp bakan, etkilenen kadınlar… Sahnenin gerisi yok. Kadını tavlayıp sevişince geçiyor. Bir daha ve bir daha. Yeter ki, kim olduğu hiç önemli olmayan o kadın ona baksın. Aradığı şey annenin dönüp bakması onayı, beğenisi, hayranlığı aslında.

Ve bu ünlü, yine aynı kitabında çok istediğini anlattığı anlamlı bağları, aileyi hiçbir zaman kuramayıp sonunda intihar etti ne yazık ki.

Yüzeyden bakınca bu hikaye ve benzerleri bazılarına komik ve aptalca gelebilir. “Ne yani, annesi ona baksın diye mi o kadar kadınla takılmış? Koca adam bunun aptalca olduğunu anlayamamış mı?” Böyle sığ yorumlarla meselenin ciddiyetini asla anlamayan, alay konusu yaparak eğlenen acımasız insanlar ne yazık ki varlar.

Ama bilinçaltı böyle bir şeydir. İnsan gerçekten karmaşık bir varlıktır. Ufacık, zamanında fark edilmeyen, ciddiye alınmayan bir detay bütün bir hayatı mahvedebilir. Buna izin vermemek, yaşanmış örneklerden ders almak makul bir yaklaşım olacaktır.

Özdeğer konusuna bir perspektif sunabilecek ve faydalı olabilecek kitaplardan bazıları:

Dr. David Burns – İyi Hissetmek
Matthew McKay, Patrick Fanning – Özgüven
Alice Miller – Beden Asla Yalan Söylemez

Değer duygusu hakkında düşündürebilecek filmlerden bazıları:

Inside Out (Ters Yüz) 1 ve 2

Marvin’s Room

Little Miss Sunshine

The Pursuit of Happyness

Good Will Hunting